17 Nisan 2013 Çarşamba

DÜNYA

Daha çok küçükken sokağımızda,
Pembe hayallere gülümsüyorduk.
Altı yırtık papuç ayağımızda,
"Bu dünya, bu sokak kadar diyorduk."

Kavakla rakseden yaz melteminin,
Uğultusu hâlâ kulaklarımda.
Mazinin en tatlı, güzel deminin,
Titrek musikisi dudaklarımda.

Cemreler ard arda düşerken yere,
Zaman bir mum gibi eriyip gitti.
Dalmışken en derin düşüncelere,
Bir makas rüyamı yarıda kesti.

Feryadımı emdi çaresizliğim,
Haşyetle yerimden doğrulduğum an.
Aleme yeniden gelmiş gibiyim,
Bomboş yaşamışım şu kadar zaman.

Bu dünya tozpembe değilmiş anne,
Keşfettim aslının ne olduğunu.
Herkes madde için eğilmiş anne,
Güzelin çirkinde boğulduğunu.

Donuk bakışların taa ötesinde,
Nice isyanların taht kurduğunu.
Hayatın amansız hengâmesinde,
Güçlünün zayıfı hep vurduğunu.

Gördüm ve anladım büyük nizamın,
Boşluğu ne kadar çetinmiş meğer.
Atomu, füzeyi aşan duamın,
Olursa kabulü bir mevsim eğer.

O zaman görürler asıl hayatın,
Makam, mevki, madde olmadığını.
Böyle gelip geçen fani payenin,
İnsanları "insan" yapmadığını.

Pırıltı olmadan karanlık yollar,
Uçurumdan başka nereye çıkar?
Saç baş yolunsa da tükenen yıllar,
Dönüp dolaşarak mezara çıkar.

Asıl'ın gölgesi olan bu dünya,
Öte'ye delalet ve büyük mercek,
Açılır perdeler ve biter rüya.
Kendi kendimizi aşabilirsek!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfalar

Sayfa Görüntüleme